Geçen hafta içinde Ak Parti 5.sıra adayının Tarsus içinde yapılan tanıtımları Ak parti kanadınca kamu oyu nezlinde gündeme düşürülmeye çalışıldı. Konvoylar ve uzun araç trafikleri diye bir çok gazetede resimli ve yazımsal olarak yer aldı bu durum. Üstelik bazı gazeteler neredeyse tam sayfa reklam haber niteliğinde bu durumu sayfalarından kamuya duyurmaya çalıştı.!
Ama işin aslının böyle olmadığı uzun uzun sosyal medyada konuşuldu. Hatta alay konusu bile oldu.! Ama siyaset ve gazeteciler arasında bu durum bu kadar önemsenmedi ve olur olur böyle şeyler diyerek geçiştirme yaşandığını düşünüyorum ve bu durumun ancak şu şekilde düzeleceğini düşünüyorum.
Mevcut vekil ile ilişkilerin dağınık görüntüden bir an önce normale dönmesi ve düzeltilmesi , Çalışkan Başkan Mehmet Yıldız’ın ekibinin bazı parti içi kuvvetlerce aşağıya çekilme gayretinin son bulması. Yoksa genel iktidarda olan bir partinin yerelde 40 bin oy oranını aşacağını asla düşünmüyorum.
Bu durumlar yaşanmasaydı PARTİ içinde de TEHCİR algısı ayyuka çıkmazdı.!
Gelelim asıl yazımıza…
Çocukluğumuzda bile zoraki yaptırılmaya çalışılan bir öğretiyi bile biz somurtkan şekilde ret eden bir kuşağın bireyleri TEHCİR’i nasıl zorla kabul edeceğiz ? Yada bu sözleri diğer kuşağa nasıl aktaracağız ?
Zorunlu göç ettirmeye sebep olma, sürme kavramını Türk Dil Kurumuna inat kullanan Başbakan Davutoğlu’nun ermeni Soykırımını seçim öncesinde siyasete alet etmiş olmasını da anlatacak bir cümlenin olduğuna inanmıyorum.!
Papa’nın Ermeni soykırımıyla ilgili sözlerinin ardından Avrupa Parlamentosu’nda da benzer bir karar çıkıp çıkmayacağıyla ilgili soruya yanıt veren Erdoğan’ın Bu kulağımızdan girer öbür kulağımızdan çıkar’’ sözlerinin üzerinden çok sular akmamışken Başbakan’ın bu şekilde bir mesaj yayınlaması Avrupa Birliğinin alacağı karardan daha tehlikeli olduğunu unutmamak lazım.!
Evet bu topraklarda uygulanan faşizan saldırıların etnik ayrışım gibi durması ve yurtta yaşayan her bir toplumun soğuk savaş döneminde mecbur bırakıldığı bir otoriteden , bugün bile nasibini alması hiçbir koşulda kabul edilebilir değildir. Bunları tamamen vicdani olarak ifade ediyorum. Siyasal bir takım oyunların ise bu doğrultuda etnik toplumlar üzerinden kurgulanmasına ve yıpratılmasına da dikkat çekiyorum. Bin yıllardır zorla göç edilmeye sürüklenen toplumların şimdi haklarını verseniz ne olur vermeseniz ne olur ?
Bazı Müslüman topluluklarında hala kullanılmakta olan Hicri Takvim, Müslümanların Mekke’den Medine’ye göçlerini başlangıç olarak almamış mıdır ?
Özellikle rica ediyorum bakınız ; Tehcir , Osmanlı Devlet Hukukunda kökenini Kur’an-ı Kerim’den alır ve Haşr Suresi’ne dayandırır. Çağdaş hukuk ve batı hukukunda birebir kavramsal karşılığı yoktur. Yalnızca Osmanlı Hukuk sisteminin, Dünya hukuk literatürüne soktuğu bir kavramdır. Bir kişinin, topluluğun güvenliğini diğerlerine karşı sağlamak üzere bulunduğu ortamdaki olası olumsuzluk ve huzursuzluklardan kurtarmak için devlet eli ve iradesi ile devlet sınırları içerisinde daha uygun ve sorun çıkması olanaksız yerlerine geçici veya kalıcı olarak göç ettirilmesidir. Tehcir, sınır dışı etmez, sınır içinde yer değiştirtir, Osmanlı Hukuk ve hukuk sistemini kavramadan bu kavramı tam olarak anlamak çok zordur. O yüzden Ermenilerin Özlük hakları neden her seçim sürecinde Türk vatandaşların gözüne sokulmaya çalışılır ?
Üstelik Osmanlı tarihinde en büyük ve önemli tehcir uygulaması sanıldığı gibi Ermenilere değil öncelikle Karamanoğullarından olan Türklere ve Alevi Türkmen boy ve yörüklerine uygulanmıştır. Örnekler: Türkmen Alevi Dedeşli oymağının tüm Karadeniz sahillerine, Karamanoğulları Türkleri’nin Sudan, Mısır ve İran’a dağıtılarak tehcir edilmiştir. Kimse neden çıkıp bu toplumların haklarını savunur bir açıklama içinde olmuyor ?
Başbakan Davutoğlu’nun ‘’SAVAŞTA YAŞANANLARIN SORUMLULARININ TESPITI MÜMKÜN” ve GEÇMİŞLE DÜRÜSTÇE YÜZLESMENİN ÖNEMİNE INANIYORUZ ‘’ sözlerini yukardaki toplumlar içinde kullanmasını rica ediyorum.
News
